12 Eylül’ün Yeryüzü Mufassal Firarı, Andaç Fotoğrafı üstelik Çektirdikleri 118 Metrelik Tünel Kazdılar: “Arkadaşımız Bire Bir Şişkin Soktu; Çekicilik Gelmeye Başladı.

TAMER ARDIL ERŞİN

Kırşehir Cezaevi’nde 18 tutuklunun 5,5 ayda 118 metrelik tünel kazarak kaçması Türkiye’bile cezaevinden dışarıya kazılan en mufassal tünel yerine tarihe geçti. Bu tünelde hatırat fotoğrafı de çektirildi. Fotoğrafta meydan kayran tutuklulardan Selman Altınöz, tüneli zahir kazdıklarını anlatarak, tünelin sonuna geldiklerinde yaşadıkları hatıra “Serencam temel geldiğimizde arkadaşımız tıpkısı şiş soktu, hava gelmeye başladı. Tükenik dedik, bu gelişim bitti” diyerek açıkladı. Farklı siyasal görüşlere erbap insanlar benzemek amacıyla uğraştı, ancak kaçma edenler bir hafta süresince Mersin ve İstanbul’de yakalandı.

Bugün 12 Ilkgüz 1980 yılında yaşanan askeri darbenin 42’nci yıl dönümü. Kenan Evren’in başını çektiği çarpış sonucu resmi rakamlara göre 650 bin yaşama gözaltına makbuz, 230 bin hayat askeri mahkemelerce yargılandı, 171 emanet cezaevlerinde azap sonucu olmak amacıyla tahminî 300 güç hayatını kaybetti, 48 güç idam edildi.

Acı kayıpların yanında 12 Eylül döneminde trajikomik olaylar üstelik yaşandı. Bunlardan biri de Kırşehir Cezaevi’nde geçti. Sol görüşlü 18 dirilik 5,5 ayda kazdıkları 118 metrelik tünelden 17 Eylül 1988’üstelik firar etti. Firar fakat benzeri ahir dönme öğrenildi. Mahkumlar kaçma ederken yadigâr fotoğrafı birlikte çektirmeyi boşlama etmedi. O foto yıllar sonraları firarın anısı adına kaldı.

Aylarca iş verdikleri tünelden kaçanların bire bir kısmı devrisi gün, kalanlar bire bir hafta zarfında yakalandı ve yeniden cezaevine girdi. Aynı kısmı birlikte güçlükle dışına kaçtı.

Ünlü fotoğraftakilerden biri cezaevinden firarlarıyla “Kör Sıçan” lakabını düzlük Ademiyet Kütük Demir, Selman Altınöz ve Veyis Sami Türkmen’di. Türkmen, firardan benzeri dönme sonra yakalandı. Malatya Cezaevi’hangi gönderildi. Burada da tünel kazmaya başladı fakat tünelin bitmesine 1-2 metre kala Yargıtay’dan boşaltma kararı geldi. Altınöz ise İstanbul’birlikte yakalandı ve yeniden Kırşehir Cezaevi’hangi getirildi. Burada Yargıtay kararını bekledi ve böylece tahliye oldu. Hatay’de ruhlu Altınöz, 118 metrelik tünelin öyküsünü “Hürriyet Tutkusu” isimli kitabında anlattı. Altınöz, o bölüm yaşadıklarını ve bittabi firar ettiklerini ANKA zHaber Ajansı’na anlattı.

Altınöz, 12 Eylül darbesinden önceki yakalandığını; hayatiyet verme, askıya kabul etme, hayalardan şet kadar bir nice işkenceye maruz kaldığını anlatarak, “Benim sorgulamamı Hanefi Avcı yapmıştı. Belki sonraki süreçte birçok eş tanımıştır, Hanefi Avcı’yı. Hanefi Orion işkenceyi yönetti. Komiserdi, başkomiserdi. Umum işkenceleri o yönetmişti” dedi.

Altınöz, Kırşehir Cezaevi’ne gittiklerinde tüneli kurcalamak amacıyla traksiyon yaptıklarını ve değişik örgütlerdeki sol görüşlü arkadaşlarıyla beraber tünel kazmaya başladıklarını belirterek, kaçış öyküsünü şöyle anlattı:

“Tünelde içtima altında yönünü tespit etmek zordu. İkincisi havalandırma ve cıvıltı sorunu vardı. Kamu bunları belirlememiz gerekiyordu. Evvel tuvalet taşını çıkardık. Gelişigüzel dönem makul bire bir saatte çıkartıp, yeniden takıyorduk. Bununla ait muktezi malzemeleri bulduk. Alçı, malçı. Buna eş şeyleri hazırlık ettik.

Toprağı dökecek benzeri vadi olmadığı zamanlarda toprağı suda eritiyorduk. Hoşur leğenlerle yukarıdaki arkadaşlara veriyorduk, o rüfeka da suyu sonuna kadar açarak üfelemeye çalışıyorlardı toprağı. Bu şekilde suya karışıp, çamur halinde yer gidiyordu. Gerçekten taşlar kalıyordu, arkadaşlar bize geri veriyor, onları seçmek için tünelde kayran yapıyorduk.

“DERİ CEKETTEN KÖRÜK YAPTIK”

Saha altında yer bati sıkıntılardan biri hava sorunu.8-9 metre gittiğimiz ahit çalışamaz duruma geldik. Yer çok ilkokul an çalışabiliyorduk. Çünkü hızlı hızlı antipatik arak dökmeye başlıyorduk, başımız ağrıyordu. Bu şekilde devam edemeyeceğimizi, gelgel sorununu çözemezsek kaçışımızın tür olmadığını fark ettik. Bir körük yaptık. Ten ceket giyen ayrımsız arkadaşın ceketinden bir tane körük yaptık. Gelgel sorununu da bu şekilde çözmeye çalıştık.

“DÖNÜŞTÜRÜCÜ GETİRTTİK”

Ruh sorunu balaban bire bir dava. Neşelilik sorununu öyle bire bir halde çözmeniz gerekiyordu ki. Elan ilk farklı cezaevlerinde deneyimler var. Elektriğe kapılıp ölen arkadaşlarımız oldu. Bunu ortadan başlamak üzere banal benzeri transformatör almamız gerekiyordu. Bu transformatör amacıyla gerekçemiz olması gerekiyordu. Tığ umum işine başladık. Iri ayrımsız özgürlük gemisi adını verdiğimiz gemiyi yoldaş yaptı. Bu geminin eli nimetli mübarek ışıkları oldu. Trafoyu oraya getirdik. 220 volttan bizi etkilemeyecek tıpkı noktaya getirdik. Cıvıltı sorununu da çözmüş olduk bu haliyle. Bunlar haddinden fazla mefret ilim, bunları çözmeden ilerleyebilmek takatli türlü değildi. Faaliyetler olduğu zaman trafoyu gemiye takıp ışıklarını yakıyorduk, görsünler diye niteleyerek.

“LOGARA DİKKAT EDİYORDUK”

Kazarken evvel başlarda iki metreden başladık. Bazı yerlerde 30 santimetre üste çıktığımız, 3,5 metre aşağılara indiğimiz üstelik oldu. Yerin altında ne yapacağınızı belirleyecek ayrımsız madde yok. Ne aşamada, birçok metrede olduğumuzu tespit edemiyoruz. Şöyle muamele kuruyorduk. Fare, karınca yuvasına denk düşüyorsak o devir düz yüzüne yakınlardayız. Bunlardan hiçbirisi yoksa, o ant diyoruz ‘Demek ki aşağılardayız’. Bu şekilde tayin etmeye çalışıyorduk. Karşımıza kayaç çıkmadı amma logarlar imdi. Biz bile bunu tahmin ettiğimiz üzere haddinden fazla titiz çalışıyorduk. Logarın patlaması halinde azgın benzeri nişan ve yekpare cezaevine yayılacak bire bir takı yaşayabilirdik. Ayrıyeten sular tünelde toplanabilirdi.

Hedeflediğimiz yere akilane gidiyor muyuz diye bakmamız gerekiyordu. Bunun için aşağı tıpkı hapis açım girişimimiz oldu. Bunu yapabilmek amacıyla birlikte bir numara istasyon dediğimiz tıpkısı istasyon açtık. Bir Numara istasyonun özelliği şu, tıpkı ağızlık kabil, aşağıdan yukarıya akilane daralacak forma yaptık ve en sonunda banal bir mermi nev ile mahpushane açtık. Nerede olduğumuzu üç zir beş fevk tahmin ettik. Deliği açtığımızda katlanılamaz bire bir rüzgar şoku ile karşılaştık. Hem haricen sesleri duyuyorduk, hem bile buzlu tıpkısı suya atılır evet eş, kendine sağlık. Gerçekten yeri açtığımız ant albeni sirkülasyonu dolayısıyla tıpkı duruma geldik.

“ASKERİ KULENİN ALTINDA ÇIKTIK”

Birinci ve ikinci istasyondan sonraları nerede olduğumuz belirleme edebildik. İkinci istasyonu açtığımızda cihannüma vardı, askerlerin kaldığı cihannüma. Kulenin kolaylıkla şipşak altında çıkmışız. Bunu değerlendirdik ve kuleden 15-20 metre sola saptık.

“ALBENI BASINCA KENDİNE GELDİ”

Gardiyanlarla arası bereketli olan ve röntgencilik özne tıpkısı arkadaşımız ilk kez tünele girdiğinde bayıldı. O anda tahammülfersa havas yaşıyorsunuz, arkadaşınız ölecek mi? Tünelden çekemiyorsunuz bile. Boyu 40-50 santime, 60 santimetre. İleriye çekemiyorsun, geriye çekemiyorsun. Tıpkısı taraftan arkadaşın ölebileceğini düşünüyorsun, bir tarafta özgürlük tutkumuz. Bu hırslı ortadan kalkacak, arkadaşlarımız de öldürülebilir. Havalandırma borusunu arkadaşın yanına getirip biraz gelgel basınca sakat saat bilahare kendine geldi.

“ARKADAŞIMIZ BİR ŞİŞ SOKTU, HAVA GELMEYE BAŞLADI. TAMAM DEDİK, BU İŞ BİTTİ”

Sonlara makul yaklaştığımızda benzeri kazanın olmaması için geçmiş kullandığımız uzlaştırıcı içeriye akıllıca sokuyorduk, sonra kazıyorduk. Kalın yoksa bitmeme ediyorduk. Acul vurduğumuz zaman tünel açığa çıkabilirdi ve eskisi kabil kapatamaya bilirdik. Serencam ana geldiğimizde arkadaşımız ayrımsız çıkkın soktu, gelgel gelmeye başladı. Bitmiş dedik, bu hareket bitti. Dışarıdaki arkadaşlara bilim verildi. Onlar filhakika daha önceleri tedbir yapmışlardı. Arkadaşlarla angajmanlı biçimde tüneli tün açtık ve kaçtık.

İdam düzlük rüfeka vardı, tertip yaptık. Durumu arz ciddi olan arkadaşlardan başlayarak rüfeka tünelden çıkmaya başladılar. Ego da beşinci sırada çıktım. Toplamda 18 kişiydik. Farklı davalardan yargılanan 18 sevimli. Ihtilalci Kez ağırlıktaydı.

Birkaç araba gelmişti. Tığ iki makine İstanbul’a akıllıca gittik. Gayrı arkadaşların bir kısmı Sazak’e, benzeri kısmı da Ege taraflarına doğru gitmiş.

İÇERİDEN DIŞARIYA EN TEFERRUATLI TÜNEL

Sanırım, ileriye akla yatkın 118 metre kazmıştık. 118 metre kulaklı tek kimsenin olduğunu düşünmüyoruz. Bildirme teferruatlı tünel bizim tünel. Haricen içeriye doğru kazılan tünellerden kaçanlar var. Mafya babalarının oluşturduğu tüneller var. İçeriden dışarıya akilane oluşturulan, bildirme mufassal tünel bildiğim kadarıyla bizim.

“FARKLI SİYASAL GÖRÜŞLERE SAHİP İNSANLARDIK”

Ayrımlı siyasal görüşlere topluluk insanlardık. Amma tığ emir birliği oluşturduk. Kamu arkadaşlarla tünel kaçışını merkeze alarak egemenlik birliği oluşturduk. Tünelde yeryüzü verimli elbet çalışılacaksa anca çalıştık, kendimizi anca organize ettik. Herhangi Bir hempa zat çapında bu sürece alçak katkıda bulundular.

“TOPRAKLARI ‘YOKSUL KÖYLÜLERE VERDİK’ SÖZÜ”

Kül medyada Mahirane Çayan ile benzeri husus var, onlar Maltepe’den kaçtıktan bilahare ‘Toprakları hangi yaptınız’ diye soruyorlar. O üstelik ‘Biz kısır köylülere verdik’ demiş. İşin esprisi bu. Biz toprakları suda erittik, ilk 10 metrede. 10 metreden bilahare koridorun altındaki antrakt yerlere doldurduk. Koridorun altında faaliyet ve su tesisatları vardı. Bu tesisatı çeviren izocamları çıkarınca rahatlıkla koridorun sonuna büyüklüğünde gidebileceğimiz düz oluşmuş oldu. Tığ bu alanda sondan başlayarak, tüneli kazdığımız tarafa doğru koridorun alt kısmını dolduruyorduk. en üst orayı birlikte toprakla örttük. Arazi görünmesin diye niteleyerek.

“TÜNEL SIRASINDA TAHLİYEYİ ÖĞRENDİLER”

Veyis Sami Türkmen ve ara sıra rüfeka iki, üç çevrim bilahare Sazak’bile yakalandı. Bu arkadaşlar Malatya’ya gönderiliyorlar. Onların orada dahi bir tünel aşama oldu. Sona yaklaşmışken boşaltma kararları çıkıyor. 1991’deki boşaltma kararları çıkınca tünel o şekilde kalıyor.

Ben üstelik aynı hafta sonra İstanbul’dahi yakalandım. Yakalandıktan sonradan Kırşehir’e götürdüler, ‘Kaçsanız üstelik tığ sakat yerinize getiririz’ kadar sembolik tıpkısı ehemmiyet taşıyordu, oran açısından. Orada saf göze cezası verdiler. Biz protesto üzere ölüm orucuna başladık, bizi bir hafta sonra Ceyhan’a sürdüler. Ceylan’bile bizim kaçış girişimimiz oldu amma tüneli açamadık. Eskimemiş yapılan bir cezaeviydi, altını betonlamışlardı. Elhak sonra 1991’bile boşaltma olduk.

“YOKLAR, YOKLAR”

Kırşehir’e gittiğimde, bizim tünel açığa çıktığını gördüm. Tığ kaçtıktan sonradan yönetimin haberi sabah 7.30’üstelik reşit. Gardiyan koğuşa giriyor, ‘Merhaba koğuş’ diyor. Kimseden curcunalı, ses namevcut. Biz yataklara eşofmanları doldurmuştuk. Gardiyan ranzalara gidiyor, dokunuyor. Bakıyor ki kimesne bulunmayan. Ondan bilahare bağırıyor. ‘Yoklar, yoklar’ diyerek. Koridorda üstelik bağırarak yönetim tarafına gidiyor ve bizim yokluğumuz anlaşılıyor. Cezaevinin gelişigüzel tarafına bakınca bizim tünel açığa çıkıyor. Kaçış yerimiz açığa daha çok. Ondan bilahare kepçelerle kazdığımız yerler çökertilerek, sonra bile betonlanıyor. Henüz şümullü araştırma sonucunda tuvaletten kaçtığımız ortaya daha çok.

“YAŞADIKLARIMDAN PİŞMANLIK DUYMADIM”

12 Ilkgüz’üstelik yaşadıklarımdan pişmanlık duymadım. Çok kırıcı işkenceler gördük. İnsanlık dışı işkencelerdi. Amma sonuçta egemenlerin yapacağı buydu. Bir yerde sosyal uymazlık gelişiyorsa, o muhalefeti abanmak üzere şayet muhalifler siyasal iktidarı alamıyorsa o zaman alın kıvrılma iktidarı alır. Siyasal muhalifleri namevcut etmeye çalışır. 12 Eylül hakeza aynı çalışmaydı. Devletin muhalifleri ortadan kaldırma ve bildirme azından kafanın içindekileri boşaltmaya çevrilmiş bir girişimdi. Bazen noktalarda başarıya ulaştı ama çoğu noktada başarıya ulaşamadı. Kamu bu işkenceye karşın sonuna büyüklüğünde direndik. Pişmanlık sezmek benzeri yana ben orayı bire bir okul olarak görüyorum. Haddinden Fazla az insanın yaşayacağı koşullarda yaşadık. Ben devletin hangi olup olmadığını teorik adına okumuştum. Ama pratik yerine tığ cezaevlerindeki uygulamalarda gördük. Hangi büyüklüğünde dinsiz olabileceğini, cani olabileceğini o zamanki koşullarda gördük.”

Share: